AYRIMCILIK ÜZERİNE /PROF.DR ACAR BALTAŞ
Türkiye’nin sağlık, ekonomi ve politik gündemi yoğun olsa da ABD’de meydana gelen olaylar bütün TV kanallarında geniş yer alıyor. Birçok kişi ekrana yansıyan görüntülere inanmakta güçlük çekiyor ve “nasıl olur?” diye düşünüyor. Bu durum bana kendi yanlılıklarımız ve önyargılarımız konusunda düşünmek fırsatı verdi.

Acaba bir başka toplumdan (isterseniz gezegenden deyin) gelen ve bugüne kadar Türkiye ile hiç yakın ve derinlemesine ilişki kurmamış olan birisi gelse, bizim Amerika’da olan bitene anlam veremediğimiz gibi neleri şaşırarak izlerdi?

Öncelikle ABD’de meydana gelen olayların tarihi perspektifi konusunda kısaca fikir sahibi olmakta yarar var. Bugün ABD’nin 330 milyon olan nüfusunun %13 ünü oluşturan Afrika Amerikalı’ların atalarının bu kıtaya Afrika’dan ve zorla getirildiğini, esir pazarlarında para karşılığı mal olarak alınıp satıldığını, hiçbir yasal haklarının olmadığını, evliliklerinin yasal geçerlilik taşımadığını, eşlerin ve çocukların sahipleri tarafından ayrılarak satılabildiğini, birden çok kişi tarafından her türlü amaçla kullanıldığını ve sahibin kölesini öldürmesinin cinayet sayılmadığını belirtelim. Yaklaşık iki yüzyıllık süre içinde insanlarda bu konuda oluşmuş ve kalıplaşmış algı, kabul ve önyargıları var. Amerikan iç savaşını Kuzey’in kazanmasıyla yasaklanan kölelik için medeni haklar ancak 1965 yılında kabul edildi. Ancak yasa ile güvence altına alınan medeni hakların önemli bir bölümünün kağıt üzerinde kaldığı açıkça görülüyor. Obama’nın başkanlığı ile bir dönüm noktasına gelindiği düşünülse de Trump’ın başkanlığı bu konudaki gerçeği ortaya koymuştur.

Alışkanlıklar kolay değişmez

Pandemi nedeniyle verilen bilgilerin neden beklenen sonuçları veremeyeceğini anlatırken kullandığımız, “alışkanlıklar ince ipliklerle dokunmuş halatlardır” ifadesi aynı zamanda düşünürken kullandığımız kısa yollar için de geçerlidir. Bu kısa yollar (Sistem 1) hayatı kolaylaştırır ve insan gündelik hayatında bu kısa yolların doğruluğunu pekiştiren örnekleri toplar ve önyargılarını pekiştirir. Bu durum insanı düşünme zahmetinden kurtarır ve haklı olduğu duygusunu güçlendirerek kendini önemli hissetmesine neden olur. Afrika Amerikalı’ların cahil, fakir, sağlıksız ve güvenilmez olduklarına inanmak için çevreye bakmak; suça eğilimli olduğuna inanmak için de cezaevlerindeki sayılarla ilgili her yerde bulunacak genel bilgiye sahip olmak yeterlidir. Ancak bu sonucu doğuran sebepler üzerinde düşünmek zordur, sıkıcıdır ve üstelik tehlikeli de olabilir.

Kendimize Sorular

Kendi çevremizde hiç farkında olmadan ne tür ayırımlar yaptığımız üzerine düşünüyor muyuz? Örneğin çok az kişinin aklına geldiğini düşündüğüm bir sorudan başlayalım. Roman vatandaşlarımızı neden sadece çiçek satarken ve bir enstrüman çalarken görüyoruz? Onların yaşama koşullarını, birçoğunun neden göçebe hayatı yaşamak zorunda oldukları üzerinde hiç düşünüyor muyuz? Çocuğumuzun Roman bir arkadaşı olma ihtimali bizde ne gibi bir duygu yaratır? Bu insanların yaşamak zorunda oldukları fırsat eşitsizliği bizi ne kadar ilgilendiriyor?

Şimdi bir basamak daha derine inelim ve etnik kimliğimiz, din ve mezhep aidiyetimizin dışındakiler veya cinsel yönelimi farklı olanlar için fark etmediğimiz önyargılarımızın olup olmadığı üzerine düşünelim. Kendimizi herhangi bir sebeple onlardan üstün görmek bir yana, onları küçümseyen, aşağı gören düşüncelerimiz var mı? Bu gurupta yer alan insanlardan biriyle komşu olmayı, çocuğumuzun veya kardeşimizin evlilik yapmasını nasıl karşılayacağımız üzerine kafa yoralım

Erkek kimliğine sahip biri olarak kadınlar hakkında ne düşünüyorum? Kendimi bir erkek olarak, kas gücü dışında herhangi bir sebeple, bir veya birçok yönden daha üstün ve güçlü; kadınları daha güçsüz ve yetersiz görüyor muyum? Bunu açıklayacak sebeplerim ne kadar ikna edici? Böyle hissetmek için sorgulamadığım köklü inançlarım var mı?

Bu önyargıları fark etmek, bunların doğru olmadığını düşünmek ve ayırımcılığa karşı yapılan mücadeleye sempati duymak önemlidir. Ancak bunların yanlış olduğunu kabul etmek ve mücadele edenlere empati göstermek yeterli değildir. Yeterli olsaydı bugüne kadar yukarda saydığım alanların her birinde Dünyanın bütününde çok daha fazla yol alınmış olurdu. Ayırımcılığın kalkmasını istemek, bu konuda çalışanlara empati duymak ancak bu konuda aktif bir eylem içinde olmamanın adı “psikolojik sessizlik”tir. Psikolojik sessizlik ve her alanda önyargıların devam etmesinin en önemli nedenidir.

Kitap Ayracı

2020 Yılının Mart-Mayıs ayları bir kitap ayıracı gibi herkesin hayatında hiç unutulmayacak ve hep hatırlanacak bir referans noktası olacak. Dönüm noktalarından biri de dünyada gelir dağılımı ve fırsat eşitsizliği yönünde kabul edilen adaletsizliğin, pandeminin doğurduğu işsizlik nedeniyle taşınamaz noktaya gelerek kırılmaya sebep olma ihtimalidir. Örneğin, ABD’deki olayların arkasında geniş kitlelerin yaşadıkları hayal kırıklığının, umutsuzluk ve çaresizliğe dönüşmesi yatmaktadır.

Bunun için, ABD’deki olayların siyahlara ait “siyah sorunu” olmadığını, kendi ülkemizde kadınların hayatın her alanında yaşamak zorunda bırakıldıkları sorunların “kadın sorunu” olmadığını, Kürtlerin yaşadıklarının “Kürt sorunu”, Romanların yaşamak zorunda bırakıldıkları ayırımcılığın “Roman sorunu” olmadığını kabul etmek gerekir. Yaşanan sorunların, bu konuda zarar gören gurupların çabasıyla düzeleceğini düşünmek hayalperestlikten de ötedir. Çünkü araştırmalar, çoğunluk sessiz kaldıkça, var olan önyargıların, bu gurup içinde yer alan marjinallerin teşvikiyle, azınlık gurupları üzerindeki baskısına dolaylı onay anlamına geldiğini ortaya koymaktadır. Örneğin, iş ortamında kadınların eşit hakları için mücadele, bu konuda çalışan kadınları onaylayarak ve sempati göstererek değil, onların yanında yer alarak ve onlarla birlikte ses yükselterek gerçekleşir. Kısaca söylemek gerekirse, “kadın sorunu” kadınların üstesinden gelebilecekleri bir sorun değildir. Adaletsizliğe karşı ses yükseltmek konusunda her bireyin sorumluluğu vardır.

Sonuç

Büyük resim açısından baktığımızda, pandeminin politik tutumlar, yabancı düşmanlığı ve hoşgörüsüzlük konusundaki etkileriyle ilgili hikayesi halklar tarafından yazılacaktır. İnsanlara nasıl yaklaştığımız ve sahip çıktığımız ve desteklediğimiz değerler, sadece pandemiyle mücadele eden yönetimleri değil, ortadaki toz duman yatıştıktan sonra karşılaşılacağımız dünyanın gerçeklerini de şekillendirecektir. İçinden geçtiğimiz günler her bireye, eskisinin yerine koyacağımız yeni dünya anlayışına, ilham verecek bir örnek olma sorumluluğunu yüklemektedir. Bu konuda Afrika Amerikalıların haklarının barışçı savunucusu Martin Luther King Jr.’un sözleri pusula niteliğindedir. “En sonunda düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız”.

Teşekkürler

ACAR BALTAŞ /16.09.2020